03 Aralık 2014
 
[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=kel9vP8Xg9k&feature[/youtube]

Birleşmiş Milletler Engelli İnsan Hakları Sözleşmesini ilk imzalayan ülkelerden biri olmasına rağmen Türkiye; sözleşmede taahhüt ettiği sosyal ayrımcılık tanımını tanımayıp, engelliliği kontrol altında tuttuğu heyetlerin, tıbbi tanımlamasının insafına bırakmış durumda.

Engelliler engelli olduklarını kanıtlamak için çok zor süreçlerden geçiyorlar. Pek çoğu hükümetin engelli raporu ihlallerine takıldığı için; yasayla belirlenmiş haklarına asla ulaşamıyorlar. Mutlak ihtiyaçları olan engelli teçhizatını alamıyorlar. Vergisiz araç alamıyorlar.

38 yıl önce yürürlüğe giren 2022 sayılı yasa ile engelli ve yaşlıya verilen maaş hakkı 2013 yılında sosyal yardıma havale edilip, bu desteğin alınabilmesi için sadece engellinin değil akrabalarının da açlık sınırının altında yaşaması şartı getirilmiştir. Engellilerin evde bakımı için bile akrabalarının da açlık sınırının altında yaşaması koşulu aranmaktadır. Oysa engelli hayatı zaten oldukça pahalıdır. Değil açlık sınırı orta halli bir aile için bile pek çok tahmin edilememiş ihtiyacı zorunlu kılmaktadır. Bu mantık sadaka ve lütuf kültürünün güçlendirilmesidir.

Ailelerin bizler ölürsek çocuklarımıza kimler bakacak kaygısı sosyal devlet güvencesi altına alınmamıştır. Eğitim de, Engelli bireyler için ulaşılamaz, dostlar alışverişte görsün mantığı ile geçiştirilmiş bir sorundur. Engelli bireylerin %65’i okuryazar değildir. Engelli bireylerin sadece %7’si lise eğitimini, %2’si ise üniversite eğitimini tamamlayabilmektedir. Mekan eksiklikleri ve mesafeleri, izolasyon, teknik donanım ve materyal eksikliği dünyanın en yoksul ülkeleri ile aynı seviyededir Sağlıkta sürekli değiştirilen ve her hakkı kısıtlayan yönetmeliklerle engelli bireylerin sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeleri her geçen gün zorlaşmıştır. SGK kar etsin anlayışı ile sağlık hakkını tarumar eden düzenleme, hekimle hasta arasına duvar örmektedir. Muadil ilaçlarla, katkı paylarıyla ve rapor almak için günlerce, aylarca süren randevu sırasıyla sağlık hakkı bir lütufa dönmüş durumdadır. Genel Sağlık Sigortası felaketi, bireyleri sağlık hakkına kavuşturmak yerine borçlar altında ezilen yeni yoksullar haline dönüştürmüştür. Beton soygununun bir yaşam biçimi haline gelmesiyle; erişilebilirlik bir hak değil, adeta lüks bir talep gibi algılanmaya başlanmıştır.

Engelliler temel haklarını elde edebilmek için hayırseverlerin vicdanına terk ediliyorlar. Sosyal devlet sistemi, partizan ayrımcılık için kullanılıyor. İstihdamda ve haklarda engellilerle engelsizler arasında ayrımcılık yapıldığı gibi; engelliler arasında da siyasi tercihe göre dehşetengiz bir ayrımcılık yapılıyor. Engelsiz bir dünya yaratmanın mümkün olduğunu biliyorum. Bunu başarmış toplumları gıptayla görüyorum. Hükümetin engellileri ve ailelerini küçük sadakalarla endişeli oy depoları haline getiren politikası değişmeden engelli sorunlarının çözülmesi mümkün değildir.

Başarmamız için gereken siyasi anlayış değişikliğini sağlamak için, tüm vatandaşlarımızı, eşit hayat hakkı mücadelemize destek olmaya davet ediyorum.

Saygıyla

Şafak Pavey

İstanbul Milletvekili