for English click here; 20th VDPA Anniversary Statement by Safak Pavey

BM İnsan Hakları Konseyi 2013 yılı faaliyetlerini Viyana Deklarasyonun kabulünün yirminci yıl dönümünü kutlaması çerçevesinde ilk etkinlik olan yüksek seviye açılış paneline BM İnsan Hakları Bağımsız Denetmeni Şafak Pavey’i davet etti.

Açılış paneline Pavey’le birlikte, aynı zamanda dünya konferansı üyeleri olan, BM Genel Sekreteri özel danışmanları  Adama Dieng ve Albert Sasson,  BM Uluslararası Mahkemesi Hakimi Carla Del Ponte,  İnsan Hakları Avukatı Hina Jilani,  Kolombiya Yüksek Mahkemesi Başkanı  Gustavo Gallon katıldı.

Pavey, İnsan Hakları Konseyi açılışından hemen önce Viyana’da Dünya Engelli Parlamenterler toplantısında 36 ülkeden 250 parlamentere hitap etmişti.

Viyana Deklarasyonu ve Eylem Planı nedir;

1993 yılında; devletler arasındaki ayrılıklar baş edilemeyecek kadar imkânsız göründüğünden, oldukça kötümser beklentilerle toplanan Viyana katılımcısı 171 ülke  hiç beklenmeyen bir uzlaşma sağlamış ve İnsan Haklarının kabulü konusunda ilk anlaşmayı imzalamışlardı. Devletlerarasındaki ayrılıklar baş edilemeyecek kadar imkânsız görünüyordu. Deklarasyon,  171 devletin insan hakları üstüne uzlaştığı ilk deklarasyon olması açısından tarih yazmıştır.  İnsan hakları Yüksek Komiserliğinin Konseyinin bağımsız bir örgüt olarak kurulması Viyana deklarasyonun bir zaferi olarak sonuçlandı.

Devletler düzeyinde Soğuk savaştan sonra çok keskin bir küresel çatışmanın sona erdiği ve yeni umutlar yeşerten ve insan hakları alanında büyük bir küresel uzlaşmayı müjdelemişti.

Bu müjde önemliydi, çünkü insan hakları konusundaki tartışma ve çatışmaları anlamamıza yardım etmiş,  devletlerin insan hakları alanındaki sorumluluklarını tanımlamış ve evrenselliğini vurgulamıştı. 1993 lerde, İnsan hakları konusunda gerginlikler hayli yüksekti ve insan haklarının evrenselliği hakkında ki süreç oldukça zorluydu. Devletlerin rızası olmadan insan hakları konulardan bahsetmenin meşruiyeti oldukça sıcak tartışmalara yol açmıştı..

Türkiye’nin de katılımcısı olduğu 171 devletin büyük ilgisi uluslararası toplum ve sivil toplum için insan hakları konusunda bir uzlaşmaya ulaşılabildiğini göstermek açısından çok büyük bir umut vermiş, daha iyi insan hakları uygulamasının ve denetlemesinin yolunu açmıştı. Ayrıca bugün kullanılan insan hakları üstüne yeni referanslar Viyana Deklarasyonunun insanlığa armağanıdır.

Pavey’in  Konuşması;

“Sayın Başkan, Ekselansları, Bayanlar ve Baylar, 90 kuşağının bir üyesi olarak,  Viyana Bildirgesine ve bir engelli olarak beni insan hakları yolculuğuna dahil eden eylem planına teşekkür ederek konuşmama başlamak istiyorum.

Deklarasyon ve eylem planı sayesinde; biz, büyük sessiz çoğunluğa,  doğrudan çocuklara, kadınlara, engellilere, azınlıklara, günümüz gençliğinin ifade özgürlüğü için sosyal medya,  dijital özgürlük gibi yeni ortamlara şans verilmiş, katılımcı demokrasinin insan hakları ilkeleri ile harmanlanması yolunu açmıştır.

Oysa, 1993’te Viyana toplantısı başlarken,  kötümserlik duygusunun hakim olduğunu biliyoruz. Bölünmelerin üstesinden gelmek neredeyse imkânsız gibiydi. Ancak, VDPA büyük bir başarı ile sonuçlandı.

Konferansa katılan 171 Devletin oy birliği ile bu bildirgeyi yayınlamasını çok çarpıcı buluyorum. Bu uzlaşma, insan hakları ile ilgili uluslararası toplum ve sivil topluma iletilmek üzere çok güçlü bir mesaj oldu. VDPA , “ayrımcılığın” Devletler düzeyinde kabul edilemez ve utanç verici olarak algılanmasında çok önemli bir rol oynadı.

‘İnsan haklarına saygı’ ulusal uygulamalarda karşılaşılan birçok zorluğa rağmen; Devletlerin ortak temel bir değeri haline dönüşmüş ve uluslararası toplumun bir parçası olmak için koşul haline gelmiştir. Son 20 yıl içinde uluslararası toplum içindeki değişiklikler ve gelişmeler, çok taraflı insan hakları aktörlerini ve prosedürleri güçlendirdi. Birçok ülke dış politika gündemlerine daha az tartışmalı bir konu olarak İnsan Haklarını aldılar. Sivil toplum siyasi tablo içinde giderek daha önemli bir yer aldı.

Buna rağmen, işimiz bitmedi. İnsan hakları alanı hala siyasi tartışmalara yol açmaktadır. Ulusal uygulamada bazen baş etmekte zorlandığımız güçlükler, halen bu güçlükleri tasfiye etmekte yetersiz kalabilen uluslararası toplum tarafından ele  alınsa bile çok ciddi insan hakları ihlalleri bugün de mevcut..

Küresel ekonomik ve mali kriz, iklim değişikliği, yoksulluk, cinsiyet eşitsizliği, artan güçleri ve gelişmekte olan devletlerin etkisi küresel bir sorun olarak insan haklarının gelecekte geliştirilmesi ve uygulanması şekillendirmede derin bir etkisi olması muhtemel tüm faktörler olarak karşımızdadır.

Ancak bütün bu sıkıntıların çözümünü sadece,  bazen işlerliğini bile kaybetmiş olan yasaya, mevzuata bırakamayız. Çoğu zaman uluslararası hukuka uyumlu yerel yasalara karşı güçlü bir meydan okuma ile karşılaşıyoruz. Bugün mücadelemize artık ‘Direnen Devletler’ değil, ‘Direnen Gelenekler’ daha çok engel olmakta.

Kimi kültürlerde, “Hayatıma bir katkıda bulunmayan özgürlüğü değil, hayatıma anlam katan geleneği seçiyorum,” diyen bir bakış oldukça canlı durmaktadır.

Temel hak ve özgürlüklere ait gelişmeler derin bir kültürün altında gömülü..Karşı karşıya olduğumuz bu büyük engeli; ancak Özgürlüklerle Gelenekleri uzlaştırmak için bir yol bulduğumuzda aşabileceğimize inanıyorum.

Örneğin, kadınlara karşı asit saldırılarıyla devam eden fenomene bakalım;  Kadınların cinsel taciz ya da aile anlaşmazlıklarına karşı direnen, zorla evliliği reddetmesi sonrasında yüzlerine asit dökerek cezalandıranlara karşı cezalar oldukça yüksek. Ama caydırıcı olmuyor. Kurbanların sayısı sürekli artıyor. Bu durumda asayiş güçleri veya hukuki irade güçlü davransa bile kültürel direnç iradesini aşıp engel olamıyor.

Başka bir kültürde, çocuk askerler veya çocuk gelinler ailelerinden satın alınarak, bütün tarafların rızası içinde istismar ediliyorlar.

Aileler, alıcılar ve çocuklar anlaşmış görünüyorlar. Hiçbir zorlama izine rastlanmıyor. O halde bununla nasıl mücadele edeceğiz. Benim cevabım bu ortak rızayı meydana getiren  “derin kültür” ile mücadele etmek zorunda olduğumuzdur.

Kültürel kampanyalar üzerinde daha fazla odaklanmak gerekiyor. Katılımcı demokrasi için bunu bir kıstas haline getirmeliyiz. Belki de parlamenterler ve hükümetler; mevzuatları ve insan haklarını birlikte planlayıp, kapsamlı kültürel kampanyalardan da sorumlu olmalıdırlar.  Ben hükümetlerin, genel olarak davranış standartları için semantik insan haklarını bir referans gibi kullanabileceklerini düşünüyorum.

Bundan böyle daha fazla hukuksal gelişmeyle değil, ancak kültürel önyargıları temizleyecek eğitim çalışması ve hesap verebilirlikle yol alabiliriz.

Bize geçmişten yoğun önyargılar ve ayrımcılık miras kaldı. Şimdi her türlü ayrımcılık ve nefret suçları ile çok yüksek seviyede mücadele ediyoruz.  Çünkü bize bırakılmış bu yükleri gelecek nesillerin omuzlarından kaldırmak asıl görevimizdir.

İnsan haklarından faydalanmak için engellilerin karşılaştıkları engelleri, uygulama sistemlerini ulusal düzeyde izlemek için somut öneriler sunan sözleşmelerin bir parçası olmaktan komitemin bir üyesi olarak gurur duyuyorum.

Bir kez daha Viyana Deklarasyonu ve Eylem Programının doğum gününü kutluyorum. Teşekkür ederim.

 
Şafak Pavey
İstanbul Milletvekili