Geçen hafta bir Koda (CODA*) olan danışmanım acil izin istedi. Basit bir tapu işlemi için mahkemede derdini anlatamayan işitme engelli halasının yardımına koşuyordu.

Resmî tercüman, halası ile mahkeme arasında sıkışıp kalmıştı. Danışmanım imdada yetişip, halası ile mahkeme arasındaki resmî tercümana tercümanlık yaparak sorunun çözülmesini sağlamıştı ama ortaya trajikomik durum çıkmıştı. Resmî tercüman halk eğitim mezunuydu ve işaret dilinin ABC’sinden gayrısını bilmiyordu.

Yakında Meclis’e Anadilde Savunma Hakkı Yasa Tasarısı gelecek. Herkes tasarıda gözünü siyaseten Kürtçe konusuna çevirecek. Alt maddede işitme engellilerin anadilde savunma hakkı için tercüman bulundurulmasına ilişkin satırı gören olmayacak.

Hükümetin işleri içinden çıkılmaz hale getiren yeni uygulamasına kadar tercümanlar, ilgili sivil toplum örgütlerinin verdiği belgelerle çalışıyorlardı. Noter ya da mahkeme gibi hukuksal alanlarda ise işitme engelli okullarında görev yapan öğretmenler vardı. Devletin 2007 yılında işitme engelliler federasyonu ile işbirliği yaparak açtığı bir sınav sonucu tercümanlık hakkı kazananların tamamı kodeydi.

Ne zaman ve niçin olduğu bilinmeden kodalar ya da işitme engelli okul öğretmenleri halk eğitim merkezlerinde “başlangıç seviyesi işaret dili dersleri” vermeye başladılar. Bu üç aylık kurslarda (ortalama 120 saat) eğitilen kişiler resmî kurumlarda tercümanlık yapmaya başladılar. Bu uygulamayla birlikte sivil toplum örgütlerince kodalara verilen tercümanlık sertifikaları geçersiz kılındı.

İronik olarak Bakanlık onaylı tercümanlara, işaret dili eğitimini Bakanlığın tercüman olmaya uygun görmediği kodeler verdi. Tercüman yetiştirirken işaret diline hâkim, tercüman olmak için değil! Tam Aziz Nesin masalı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, yarattığı bu karışıklığı ortadan kaldırmak ve tek merkezden bir uygulama sağlayabilmek için Milli Eğitim Bakanlığı’yla işbirliğine gitti ve bir sınav yönetmeliği çıkardı. (Kendi bakanlığının sınav yapma yetkisi yok.)

Sınav yönetmeliği hazırlanırken gerçek uzmanlarına, yıllarca TRT’de, TBMM’de, özel televizyonlarda çalışmış, Başbakan’a dahi tercümanlık yapmış olan kodalara ve işitme engellilere danışılmadı.

Güçlükle kazanılmış temel hakları kepçeyle geri alan uygulama nedeniyle tercüman olarak çalışan kodeler işlerini kaybetmek üzereler. Oysa onlar için yapılması gereken tek işlem performans denetimiydi. Asla yapılmadı.

Yapılan, işitme engellilerin iletişimlerini kurmak uğruna bunca yıl tahmin edilemez zor emeklerle kazanılmış işaret dili birikiminin bir kalemde tarumar edilmesi oldu. Aslında niyetin liyakata göre değil partizanlık ihtiyaçlarına göre kadrolaşma olduğunun işaretleri açıkça ortada, yine de yanlıştan dönülmesi için pozitif kalmaya çabalıyorum.

Bu konuda çalışan akademisyenler, uygulamadaki zorlukları algılamamış, çalışmalar sırasındaki yanlış tavsiyeler vermiş olabilirler. Her iki bakanlık kültürleri ve anadilleri işaret iletişim olan kodelere danışsaydılar, yanlışlar düzeltilebilir, çalışmalar çok iyi sonuçlar verebilirdi. Bunca emek, harcama havaya uçmamış olur, toplumun bir sorunu akılla çözülmüş olurdu. Bundan böyle işitme engellilerin kamuyla ilişkileri kronik bir ıstıraba dönüştüğünde, müsebbipleri ne hissedecekler?

Bakanlık hızlıca sınav yapmak için Konya İşitme Engelliler Okulu ve Konya Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından hazırlanan hızlı bir İşaret Dili Sözlüğü çıkardı. Bunda MEB Özel Eğitim Genel Müdürü Hakan Sarı’nın Konya Üniversitesi’nde görevli olmasının ne kadar payı olduğunu da ayrıca merak etmekteyim.

Hemen arkasından ikisi işitme engelli yedi üyeden oluşan sınav komisyonu kuruldu. Kurulda iki işitme engelli bulunması yapılanların doğru olduğu izlenimini uyandırabilir. Ama gerçek bu değil. Sözlük yapımı dahil hiçbir aşamada kendilerine danışılmayan işitme engelliler, yapılanlara meşruiyet hissi vermek için figüran kadrosundadırlar.

İşaret diline ve bu kültüre hâkim olan ve yıllarca profesyonel olarak birçok kurum ve kuruluşta tercüman olarak çalışan kodalar bu sınavdan mahrum bırakıldılar.

Anadiliniz Türkçe iken sizi Türkçe başlangıç kurslarına mecbur etseler ve ancak o zaman Türkçe bildiğinize dair sertifika verseler, bu saçmalığı nasıl açıklardınız? Aynı ironi Kürtçe’de yaşanmıştı. Anadili Kürtçe olanlara Kürtçe dil eğitimi için okullar açılmıştı. Sonuç tam bir hezimetti.

Bu kurslar mesleki bir biçimleme verseydi bakanlık çok haklı olabilirdi. İşaret dilinde “Ali topu tut,” cümlesini öğrenmek için hangi akıl kodaları buna mecbur tuttu? Elbette her koda tercüman değildir, ama en iyileri doğal olarak onlar arasından çıkar. Tıpkı İngilizce öğretmenlerinin en iyi İngilizce anadilden gelenler arasından çıktığı gibi.

Yıllar önce, Londra Belediyesi’nin sayfasını örnek alan İstanbul Belediye Başkanlığı sitesinde, Kadir Topbaş’ın unvanının Lord Mayor olarak yazıldığını görüp, iyiniyetle uyarmıştım. Londra’da (oraya özgü bir sistemle) bir Lord, bir de seçimle gelen iki belediye başkanı olduğunu bilmeyen tercümanın küçük düşürücü bir hatasıydı. Tercümanlık sadece dilin kelimelerini değil kapsadığı kültürü de bilmeyi gerektiriyor.

İşitme engelli kültürüyle hiç tanışmamış birisine 3 ayda işaret dili eğitimi vererek tercüman yapmak yerine bir kodaya, 3 aylık tercümanlık etiği eğitimi vererek verimli sonuç almak mümkün ve rasyonel değil miydi?

MEB yönetmeliğinde yeni bir Türk İşaret Dili oluşturulduğu açıklanıyor; Hangi işitme engelli örgütüne danışıldığı bilinmiyor. 500 yıllık geçmişi olan yaygın işaret dili hangi hakla görmezlikten geliniyor? Türk işaret dili bu işe henüz merak duyanlar için yeni olabilir ama kullanıcıları için çok eskidir. Kendine has grameri, dil bilgisi, yapısı, kelime haznesi olan bir dildir.

Muhafazakârlar, 80 küsur yıl boyunca Cumhuriyet’e Arap alfabesinin yerine Latin alfabesinin getirilip, halkımızın tek gecede cahil kaldığı tezi ile saldırdılar. Bugün kendileri, suçladıklarının aynısını toplumun en güçsüz grubuna karşı yapıyorlar. Onların anadilde savunma, anadilde tedavi olma haklarını tarumar ediyorlar.

Yakın tarihimizin trajik Kürtçe hikâyesinden ders çıkarılmadığı aşikâr. Ya da olup bitenlerin farkındalar ama işitme engellilerin sesleri olmadığını bildiklerinden her türlü partizan kadrolaşma özgürlüğünü tepe tepe kullanıp, güçsüzleri ezmekte sakınca görmüyorlar!

*CODA: (Children of deaf adult, okunuşu koda) işitme engelli ailelerin (yetişkinlerin) çocukları ve işitme engelliler kültürü içinde yetişmiş iki dilli kişilere verilen addır.

ŞAFAK PAVEY  – Taraf Gazetesi
safak@safakpavey.com