[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=znL-ibiw1v0[/youtube]

25 Haziran 2013,

Dünyanın her yanında nifak tohumları ekmeye çalışan ya da kendi toplumlarındaki sorunlar için Batı’yı suçlayan liderlere sesleniyorum: Bilin ki, kendi halkınız neleri yok ettiğinize göre değil, neleri inşa edebileceğinize bakarak sizleri yargılayacaktır. Yolsuzluk, aldatma ve muhalifleri susturma yoluyla iktidara yapışıp kalanlara sesleniyorum: Bilin ki, tarihin yanlış tarafında duruyorsunuz.” Bu sözler, Hükümetin önünde kurşungeçirmez bir kalkan olarak duran ABD Başkanı Obama’ya ait. 2009 da kendisi komplo geleneğine böyle cevap vermişti. Dünyanın bütün beceriksiz hükümetleri halkın canına okuduktan sonra, kendi günahlarını komployla temizlerler.

Vinçlerle kapanmış İstanbul silüeti içinde, betona boğulmuş gençler, küçücük bir parkı korumak istediler. Sesleri bastırılan ve sürekli hakarete uğrayanların sesi oldu Gezi. Can verme, göz kaybetme, zehirlenme ve geleceklerinin fişlenmesi pahasına. Korkarım Gezi’de yaşadıklarımız esnasında sizinle insan olarak paylaştığımız ortaklıkları bile kaybettik. Ancak, yıllar sonra varislerinizin; “Bir zamanlar ağaç korumak isterken ne kadar çok biber gazı yediğinizi” gözyaşları içinde anlatacak olmalarından da korkarım.

Her fırsatta nasıl aşağılandıklarını pembe diziye çevirenlere, gerçek “resmi aşağılanmanın” ne demek olduğunu anlatacağım: 12 Mayıs 2012’de Eminönü’nde bir davete gidiyordum. Otoparkçı izin vermedi. Yolu, Valinin emriyle kapattığını ve resmi araç dışında kimseyi almayacaklarını söyledi. Vekil kimliğimi göstererek benim de bir nevi resmi sayılabileceğimi ve yürümekte zorlanacağımı anlattım. Bariyeri açmadığı gibi, hiçbir CHP vekiline yol açmayacağına dair hakaretleri de devam etti. Valiye ulaşmaya çalıştım. Malum Valilik yüksek makam, ha deyince ulaşmak ne mümkün… Sonunda, biriken vatandaşlar bariyerleri kaldırarak yolu açtılar. Daha sonra bir polis memuru yaşananlar için özür diledi. 25 Kasım 2012 de resmi güvenlikten geçerken, görevli arama için sol kolumu da kaldırmamı söyledi. Protez olduğunu, kaldıramayacağımı söyledim. Görevli ısrar etti. Orada bulunan biri: “AKP milletvekili olsa aynısını yapar mıydınız” diye sordu. Görevli “Vali Beyin emri” diye cevap verdi. Mart ayında bir Cuma gecesi arkadaşımın arabasındaydım. Polis kontrol için durdurdu. Vekil kimliğimi gösterdim. Ömrümde hiç, nefret ve kinin bu kadar yoğun toplandığı başka bir bakış görmedim. Prosedüre sessizce uyduk. Buzdan soğuk bir sesle: “Vali Beyin emri” dedi. 22 Haziran 2013 günü taksiyle Dolmabahçe’den Gümüşsuyu’na karanfil koymaya giderken, polisin yolu kapattığını gördüm. Yürüyemeyeceğimi ve beni geçirmelerini rica ettim. Memur nazikçe amirine bilgi verdi. Ancak amiri için, CHP milletvekiliyle, “değil göz teması kurmak”, yüzüne bakmak bile mekruh olmalıydı. Taksi şoförünü muhatap alıp, hakaret ve küfür eşliğinde ruhsatını iptal etmekle tehdit etti. Ürken taksi bizi indirip gitti. Ne de olsa ben polisleri hizaya diken AKP vekilinin oğlu değildim. Seçilmiş vekilin zerrece değeri yoktu. Hükümetin atadığı polis amirinin ona hayatı zindan edeceğini de biliyordu. Ne yaptıysam amirin beni insan yerine koymasını sağlayamadım. Muhtemelen beni oracıkta öldürme yetkisi olmadığı için dünyaya kahretmiş olmalı. Burnu kırılan arkadaşım Ramis Topal ve dizi kırılan arkadaşım Muharrem Işık’ı size örnek olarak sunuyorum. Vali Beye ulaşamayınca bunu başarmış arkadaşım Sezgin Tanrıkulu’nu da kıskanmadım değil…! Hayli önemli bir görevde bulunan birini aradım. “Neden sürekli böyle bir muameleyle karşılaşıyoruz,” diye sordum. “Vali’nin CHP’li vekillerin gözünün yaşına bakmayın” emrini verdiğini söyledi. Bu doğru mu? Başbakanın, polis memurlarını “kişisel askeri” olarak tanımlayan konuşmasından sonra doğru gibi görünüyor.

Umarım yanılıyorumdur. Umarım bunlar, Valilik talimatı ile değil, bazı polislerin, CHP vekillerine duydukları şahsi kinden ötürü başımıza geliyordur. Sendikal hakları bile olmayan ve olaylardan vicdanları ve itibarları yaralanmış, can kaybetmiş polislerimizi tenzih ederim. Ancak bu iddiayı hükümete sormak mecburiyetindeyim.

Konuşmamı bize Gezi ağaçlarının Hyde Park ağaçları kadar değerli olduklarını gösteren gençlerimizi selamlayarak tamamlıyorum.

Saygılarımla

Şafak Pavey