Şafak Pavey’in mektubu

Sevgili Umur Talu,

Bu mektubu bir gazeteciye değil, zor zamanlarımı paylaşmış bir ağabeye yazıyorum.

Tweet atan genci bağışlamamı öneriyorsunuz. Gençlere kin sürdürerek ruhumu kirletecek intikam zehri, siz de bilirsiniz ki, hayatımda hiç karşılık bulmamıştır.

Birgin’le bir derdim yok. Derin kültürün saldırgan bir kurbanı olduğundan da kuşkum yok.

Ama olayın perde arkasını size yazmadan geçemeyeceğim:

Evet, Sn. Yalçın Akdoğan, Sn. Hüseyin Çelik derhal özür dileyip üzüntülerini ilettiler. Her ikisinin de samimi olduklarını biliyorum. Ortalama ahlak sahibi hepimiz elbette ortak değerlerde buluşacağız.

Ama olayların arka yüzü kesinlikle öyle değil. Sırayla yazayım:

Melik Birgin tweetini sadece bana yollamadı. Şimdi apar topar kaldırdılar ama web sitesinde de iki hafta boyunca yayınladı.

Başbakana mektup yazmadan önce AKP yönetiminde ilgili yerlere başvurdum. Cevap gelmedi. Ankara’da nefret suçları ile ilgili bir toplantıda söyledim. Soran olmadı.

Başbakan’a mktup yazınca herkes ayağa kalktı.

Buna siz oportünizm diyorsunuz , ben iki yüzlülük.

Melik Birgin, tweetini başbakanlığa ulaştırdığım 21 Aralık 2012 saat 16.00’ya kadar AKP Malatya Gençlik Kolları MYK Üyesiydi. 21 Aralık gecesinden itibaren sıradan bir üye oldu. Buna da aldırmıyorum. Çünkü görevle değil, sosyal bakışın ne olduğuyla ilgileniyorum.

Mehveş Evin’in 22 Aralık 2012 günlü yazısı Milliyet’te yazarlar internet arşivinden kaldırıldı. (Ulaşmak mücadele gerektiriyor. Umarım benim teknik beceriksizliğimdir!)

Hükümet cephesinden özür ve ilgi sürerken, derin arka bahçeden tehdit ve hakaret yağıyor. Aslında tam da endişelendiğim tabloyla karşılaştım.

Bu fanatizm günü geldiğinde, bunca dehşetengiz icraata rağmen fanatikleşmesini yeterli görmediği AKP’yi teslim alacaktır.

Hemen ardından, derdi toplumsal bir sorunu çözmek için katkıda bulunmak değil, sorunu dile getireni, olabilecek en kaba yöntemle infaz etmek olan malum yayınlar bilgi kirliliği için kolları sıvadı.

Birgin’e tweet göndermiş olmamdan, provoke etmemden, engelliliğimi kulllanmama, rahat

durmayıp kaşınmama ulaşan biçim değiştirmiş hakaretler ve tehditler olanca canlılığıyla sürüyor.

Karşıma da, haklarını daima desteklediğim başörtülüler çıkarılıyor. Yuh demekten başka bir sözcük bulamıyorum.

Oysa engelliler başörtüsünün muadili değildir. Birisi hayat mecburiyeti, diğeri inanç tercihidir.

Engellilere karşı derin aşağılama kültürü ile ortak mücadele edelim, demek yerine cevap başörtüsü oluyor.

Ben her türlü nefret söylemine nasıl baktığımı, geçmiş ve bugünkü duruşumla kanıtlıyorum. Zaten engellilere karşı önyargı yüzleşmesinden çıkmayalım diye medyaya bile çıkmadım. (Nasıl yoğun talep geldiğini tahmin edersiniz).

Tek amacım, engellilerin yaşadıkları hiç telaffuz edilmeyen korkunç perişanlığa dikkat çekip her gün uğradıkları hakaretlerle karşılaşıp bir an için başımızı öne eğip düşünmemizi sağlamaktı.

Bunda çok geç kaldığımızı düşünüyorum. Size neden söz ettiğimi daha iyi anlatabilmek

için bugün aldığım mailleri ekliyorum. Tabloyu yüreğinizin orta yerinde hissedeceğinizi biliyorum.

Sevgi ve saygılarımla,

Şafak