Türey Köse / Cumhuriyet
01 Şubat 2015
CHP Genel Başkan Yardımcısı Pavey, AKP rejimiyle ilgili kaygılarını anlattı: 
Haber görseli

CHP Genel Başkan Yardımcısı Şafak Pavey, “AKP’nin kuşak mühendisliğinden endişeli” olduğunu vurgularken orta sınıfların “çocuklarının geleceğini kurtarmak amacıyla, Tayyip Erdoğan’dan kaçmak için” ülkeyi terk etmeye başladığına dikkat çekiyor.

Pavey, BirGün gazetesinde geçen ay yayımlanan “Bizi yok ederseniz, ne kalacak?” başlıklı bir yazıda bazı kaygılarını dile getirirken “Yok olursak, siyasal İslamcılara geride ne kalacak? Kuzey Kore’nin Vahabi modeli” dedi. Pavey, Charlie Hebdo katliamının ardından Paris’teki yürüyüşe katıldı. Bu dergiden bir seçki yayımlayan Cumhuriyet’in tehdit edilmesine “Bu, aslında çok anlamlı bir metafor! Hem rejimi, hem de ifade özgürlüğünü birlikte hedefe koymak…” diye tepki gösteriyor. Pavey’le kaygıları ve ülkenin dışarıdan nasıl göründüğü üzerine konuştuk.

AB Uyum Komisyonu üyesi ve Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkan Yardımcısı olarak görev yapıyorsunuz. Batı ve Türkiye’de bazı liberaller bir dönem AKP’ye büyük bir kredi açmıştı. Artık AKP’ye bakış değişiyor mu?

Onları uluslararası toplumda kendilerinin bile şaşırdığı ölçüde değerli kılan, küresel radikal İslama karşı; yıkmaya çalıştıkları Mustafa Kemal’in cumhuriyeti nedeniyledir. Nitekim reformları maske olarak
kullandıkları dışarda anlaşılır anlaşılmaz uluslararası kredi çok azaldı ve giderek eriyor… Bunlardan önceki her yönetim Ortadoğu’nun bize bulaşmasını önleyen bir set kurmuştu. Yüzümüz modern
dünyaya dönüktü ve kendimizi çamurdan kurtarmıştık. Şimdi Ortadoğu sorunları Türkiye üstünden Batı’ya taşınıyor. Bu, modern dünyanın kaldırmayacağı bir durum. AKP’nin kendisine verilen eşi benzeri görülmemiş büyük krediyi çapsız bir mirasyedi gibi harcaması, ne yazık ki sadece onları değil ülkemizi güvenlik başta olmak üzere itibarsızlığa kadar bir dizi sıkıntıya soktu. Savaşlardan çok çekmiş bir toplumun kuşakları olarak, Cumhuriyetten bu yana özenle ilmek ilmek örülmüş sulh devleti imajımız yerle bir oldu. En vahimi Nijerya’ya silah yollamaları… Boko Haram’a mı yolladıklarını ben ve arkadaşlarım defalarca sorduk, cevap sessizlik. AB adayı ama Nijerya’ya silah yolluyor. Yarattığın canavar önce seni parçalar. Bakınız Somali…

Bir yandan IŞİD vahşeti, Paris saldırısı, öte yandan AKP iktidarının “İslamcı” karakterinin göstergelerinin giderek artması, sekülerliğin/laikliğin öneminin bazı kesimlerce daha iyi fark edilmesini sağlamaya mı başladı?

İslam coğrafyalarında laiklik bir masaldan ibaret… AKP de bu masalı ikiyüzlü bir oyunla tekrarlıyor. Kusurlarına rağmen tek laik İslam toplumu örneği Türkiye’ydi, onu da çökerttiler. Din ve mezhep kışkırtıcılığının ikna etme gücü ihtişamlı bir saltanat olarak geri dönüyorsa, fırsatçı, siyasetçi ne diye laiklik için emek versin ki? Kimsenin yeni fark ettiğini sanmıyorum. Ülke içinde gayet küstahlar, fark edilmemesi imkânsızdı. Onların niyetlerini fark etmemesine uğraştıkları tek güç ABD ve/veya Batı. AB’nin çok umurlarında olduğunu sanmıyorum. Bence bazı kesimler kendi yok oluşlarını hayli geç de olsa gördükleri için bunlarla yaptıkları ittifaktan vazgeçtiler. Ama ABD’nin siyasal İslam ve Türkiye hakkındaki bilgisizliği işlerin nereye gittiğini henüz yeterince anlayamamalarına yol açıyor. Bu bilgisizliğin kültürel tercümedeki uyumsuzluktan kaynaklandığını düşünüyorum.

AKP kendisinden olmayanı nefessiz bıraktı

Orta sınıfların göç ettiğini vurguluyorsunuz ve “Bizi yok ederseniz siyasal İslamcılara geride ne kalacak?” diyorsunuz. “Endişeli modern” misiniz?

Ben özgürlükçü, bilim ışığında eğitim ve modern değerler savunucusuyum. En başında da seküler eğitim fırsat ve imkânı geliyor. İnanılmaz uzun süre hazırlandıkları ve son derece kurnazca uyguladıkları kuşak mühendisliklerinden elbette endişeliyim ama gelecek onların olamaz. Aslında Kuzey Kore’nin Vahabi modeline en iyi örnek bizzat eski AKP’li bakanlardan Egemen Bağış’ın çocuğunu Londra’ya yollamasıdır. Çünkü o biliyor eğitim nereye gidiyor. Hadi, diyelim o seçkin… Daha trajik bir örnek vereyim, Almanya’dan gelen bir e-mail. 9 yaşında Almanya’da doğmuş bir öğrencinin yanına henüz Almanca bilmeyen 9 yaşında bir Türk çocuk oturtuluyor. Nereden geldin,
diye soruyor. “İstanbul’dan” cevabından sonra “Neden” diye soruyor. “Biz evimizi satıp Tayyip Erdoğan’dan kaçıp buraya geldik” karşılığını veriyor! Saygın bir yabancı gazeteci arkadaşım “Türkiye’de görevde olduğum sürece karşılaştığım her Türk istisnasız bana dışarda nasıl hayat kurabileceğini sordu” demişti. AKP kendisinden olmayan herkesi artık tümüyle nefessiz bıraktı.

“Kuzey Kore” benzetmenizin gerekçeleri neler?

Neden Yemen değil de Kuzey Kore oraya bakmalıyız. Yemen’de ya da İran’da halkın dünyanın kalanı ile aynı yüzyıl içinde yaşama eğilimi neredeyse yok denecek kadar zayıf. 1400 yıl öncesinde yaşamayı son derece önemli buluyorlar. Buna rağmen vize ya da kaçak gitme yolu bulunca Batı’ya büyük gruplar halinde gitmek eğilimi de çok güçlü. Ama Kuzey Kore’de durum çok daha farklı, kapıları açsanız bile iltica etmek isteyenlerin oranı son derece küçük. Çünkü onlar ülkenin dehşetengiz propaganda sağanağı altında ve 21.yüzyıl iletişiminden tamamen mahrumlar. Dünyanın kalanını da kendileri ile aynı şartlarda yaşıyor sanıyorlar. Çünkü toplumun beynini kontrol altında tutan siyasi propaganda tamamen böyle yürüyor. Bizde de bu model alıştırılarak uygulanıyor. Her gün ortalama 6 saat ve 20’nin üzerinde ulusal kanal, artı bir o kadar yerel kanal, yetmedi 100 bin cami, yetmedi bizim ne kadar olduğunu asla öğrenemeyeceğimiz dini propaganda evleri ve de üstüne okullar her gün beynimizi alıştırarak şekillendiriyor. Bir sonraki kuşak Kuzey Kore kuşağından farksız olacak. Paralel Milli Eğitim Bakanı Bilal Erdoğan’ın hayali bu ve AKP’nin özellikle Davutoğlu’nun rüyası bu. Böylece Erdoğan’ın karizmasını silip daha başarılı bir siyasal İslam önce yaşamak isteyenlere ispatlamak istiyor. IŞİD’den hallice bir toplum yaratıyorlar.

Ak-Saray’daki merdiven fotoğrafı ve bir AKP’li kadın milletvekilinin “reklam arası” mesajıyla somutlaşan Osmanlıcılık heveslerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu hanım Davutoğlu’nu ya da Cumhurbaşkanı’nı kızdırmak pahasına gerçek niyeti ifşa etmekte
kendisini tutamadı. Gerçi bunu ne kadar sadık olduğunu büyüklerine göstermek için yaptı. Ama
bilmediği, hem büyüklerinin böyle açıklamaları çok tedbirsiz ve zamansız buluyor oldukları; hem de harfi harfine İslami tarzda yaşamayan birinden gelen bu keskin açıklamaların sadece geçici olarak kullanışlı olacağı. Halihazırdaki görüntüsünün İslamcıları ikna etmeyeceği açıkça ortada. Bu canhıraş çabaya karşın milletvekili yapılmazsa ya da dindar lale ticareti elinden alınırsa çok acı çekecek.