BirGÜN – 15 Aralık Perşembe
 
Şafak PAVEY
http://birgun.net/news/view/bizi-yok-ederseniz-ne-kalacak/10340
 

O bekledikleri zaman asla gelmeyecek. Dogmatik beyinleriyle  bir türlü anlamadıkları, onları değerli kılan tek özellikleri bizim varlığımız. Yok olursak, siyasal İslamcılara geride ne kalacak? Kuzey Kore’nin Vahabi modeli

safak-pavey - birgün - düzeltme

AKP iktidara yeryüzünde hiçbir iktidara nasip olmayan bir talih zinciri ile geldi. AKP’nin adını kopyaladığı Cezayir İslamcı hareketi geride çoğu öğretmen 400 bin sivil ceset bırakmış, Batı dünyası küresel İslam’ın artık çok hafif sayılabilecek ön şokunu Kuzey Afrika’da yaşamıştı. Garip bir ironi ile AKP, FIS’ten Taliban’a, ABD’den AB’ye, İslam Hanedanlarından Çeçen savaşçılara kadar birbirine düşmanların oybirliğiyle desteklediği Altın çağı yakalamıştı.

Birbirine düşmanların ortak kudret vermekte bu kadar ortak gönüllü olduğu sihir neydi?

İslamcı örgütler kendi davalarından doğan bu iktidarla en büyük rüya olan İstanbul’un ‘kâfirden’ geri alınacağını düşlüyorlardı.

İslamcı hanedanlar, AKP üstünden kendi diktatörlüklerini uluslararası kamuoyunda meşru kılma hedefi kadar, aynı zamanda radikal İslam örgütlerinin İstanbul rüyasını da paylaşıyorlardı.

11 Eylül, İspanya, Londra bombalamalarından sonra Batı, kendi topraklarında doğmuş cihadçı vatandaşlarının rüyasını, “Batılı karakteri baskın”  Müslüman bir Türkiye’nin etkileyeceği bir modelle normale çekebileceğini düşündü.  Avrupa kamuoyunun ekonomiden sonraki en büyük endişesi olan göçmen sorununda, entegre olmayan radikal İslamcı nüfusları Türkiye eliyle ıslah etmeyi hayal ediyorlardı.

O kadar ümitliydiler ki; İspanya medeniyetler ittifakı projesine ihtişamlı bir başlangıçla balıklama daldı. Amacın reform değil, üstünlük kanıtlama olduğunu anladığında, dünya kamuoyuna tek açıklama yapmadan ittifaktan çekildi. O buluşmayı, dikkate almadıkları bir ayrıntının sağladığını unutmuşlardı. Medeniyetler ittifakı; Türkiye modernleşmesinin (eksiklikleri de olsa) bir hediyesiydi.

NEFRETİ KÖRÜKLEDİLER

AKP kendisine benzeri görülmemiş bir cömertlikte sunulan uluslararası gücü ülke içinde yenilmezlik için kullandı. Bir yandan da her sorun için Batı’yı suçlayarak modern hayata karşı muazzam bir nefreti körükledi.

İslamcılar güçlerini göstermekte inanılmaz ‘mütevazı’, ihtişam kullanmakta ise inanılmaz bencildirler.

Davalarına tökezlemeden ulaşmak için yurtiçinde ve dışında mağdur, her an ‘derin güçler’ tarafından devrilecekmiş gibi bir izlenim verdiler.

Yeniden yazdıkları propaganda tarihiyle kendi iktidarlarını 2002’den başlatıyorlar ama 80 darbesinden bu yana hep iktidardaydılar. Kara propaganda o kadar bağımlılık yarattı ki; yıllık bütçe görüşmelerinde bile bütçeyi bir önceki seneye göre değil 2002’ye göre karşılaştırmayı senelerdir sürdürüyorlar.

Oysa, hükümetin ağır topları 80 darbesinin bizzat yandaşı ve parçası olarak görev almışlardı. Refah-Yol iktidarı sırasında yürütülen akıl almaz faili meçhullerin iktidar parçasıydılar. Modernleşmeyi bir suç gibi ana muhalefet partisine yükleyip (cami yıktılar, dilimizi unutturdular gibi ithamlar ile) kendi kanlı miraslarından hiçbir şekilde söz etmediler.

Muazzam propaganda güçleriyle bütün iktidar dönemlerini unutturdular ve adeta bir seçim sabahı ikballe ilk kez tanışmışlar gibi yaptılar.

Ülke içinde ve dışında bunun böyle olmadığını bilenler ses çıkarmadılar, çıkaranların da sesleri duyulmadı.

İkbalden pay almak için herkes kolları sıvamıştı. ABD, Avrupa, Suudlar, Katar, Ortadoğu sokakları eksiksiz herkes…

CAMİLER AKP’YE ÇALIŞTI

Askeri yönetim dönemleri dahil, ülke tarihinde hiçbir iktidarın başaramadığı propaganda ağlarının maliyeti, benzer rejimlerden çok daha şanslı olarak sıfırdı. Ülkede olan yüz bin cami, sayısı bilinmeyen dini yapı AKP örgütü olarak çalıştı, çalışıyor. Buna gizli katı Sünni eğitim de eklenince kontrol ettikleri kitlenin sayısal gücü ürkütücü boyutlara ulaştı.

Bu bile onlara yetmedi. Spor ve yemek kanalları da dahil olmak üzere her gün saatlerce, 49 ulusal ve 100’ün üstünde yerel kanalda canlı ve tekrar yer alan Erdoğan- Davutoğlu propaganda konuşmaları da eklenince, erişemedikleri ve etkilemedikleri inziva kalmadı.

Sapkın pornografiye taş çıkaran; “Şehrin göbeğinde çıplak, zincirli punkların türbanlı kadına işemesi”, “Camide içki içip sevişmek” , “Gezicilerin kedi kesip kanını içmesi” gibi kara propaganda yalanlarının kamuda yer bulması, ulaşılan hastalık seviyesini göstermeye yetiyordu. Bunun sonucu olarak gençlerin dövülerek ve vurularak öldürülmesi bile AKP destekçilerinin en küçük bir azap duymasını sağlamadı. Kara propaganda tamamen düzmece çıktığında özür bile dilemeyi gerekli görmediler. “Ne de olsa ölenler Alevi mezhebindendiler”!
Kamuoyuna “’Üzerine işenen türbanlı kadının’ yakından tanıdığı bir  ailenin gelini olduğunu ve olaydan duyduğu infiali nasıl bastıracağını bilemediğini” söyleyen Davutoğlu, uluslararası kamuoyuna tam tersini; “Gezi’den onur duyduğunu” söyleyecekti.

İslamcıların oynadığı ikiyüzlü oyunun en iyi örneği Davutoğlu’nun kendisidir. Kendi beyan ettiği gibi Batı değerleri veren eğitimden nefret eder ama Batılı eğitimin verdiği saygınlık ve imkânlar ile bir kimlik edinmiştir. Türkiye’nin en elit ailelerinden birinin üyesidir. Hatta sahip oldukları göz önüne alınınca ‘elit’ nitelendirmesi bile yetersiz kalabilir.  Ne demek istediğimi merak edenler tek bir akşam Huqqa’nın önünde gözlem yapsalar anlayacaklardır. Ama AKP alt orta sınıf seviyesinde bir hayatla yetinen CHP topluluğunu mütemadiyen ‘seçkincilikle’ suçlar.

Pan-İslamist davalarına sonradan uyarladıkları Osmanlıcılık, siyasal İslamcı politikalarının sihirli örtüsüdür. En basit ifadesiyle Osmanlıcı olsaydılar, bürokratları saraylardaki Osmanlı eserlerini hurda diye satarlar mıydı?

Kafalarında tarih, Vahabi ideolojide donmuştur. Davutoğlu’nun sıkça “akademisyen yanım” sözcüğü ile başladığı her cümle Cumhuriyet öncesi hayata duyduğu büyük özlem ve bu davanın rövanşını almaktaki muazzam kararlılığı ile sürer.

Hukukun çökmesinde AKP’yi suçlamak çok yersiz olur. Siyasal İslam modern hukuku kabul etmediğini açıkça beyan ediyor. Burada acınacak olan bunlardan modern hukuk ümit eden kullanışlı iyimserlerdir. Modern hukuk siyasal Islamcılar  için düşman cezalandırma aracı olarak elverişli oldu. Aksi halde bunca yolsuzluk dosyasından hiç değilse biri sonuçlanabilirdi. Ya da insan haysiyetini yerle bir eden yandaş tetikçilerin hiç değilse biri tazminata mahkûm olabilirlerdi.

EĞİTİM SÜNNİLEŞTİRİLİYOR

Ülkenin eğitim sistemini kendi deyimleriyle; “Ne kadar dindar yetiştirirlerse o kadar kurdukları rejimi güvence altında tutacaklarını” bildikleri için eğitimi hızla Sünnileştiriyorlar. Hangi hüviyetle eğitim sistemine karıştığı sorumuza asla cevap vermedikleri Bilal Erdoğan’ın; “İmam hatip olmayan okullardan mezun olanların ilerde kurdukları sisteme tehdit olmaması için haftalık kırk saatlik ders programının 11 saati Kuran dersi olmalı ve gizli imam hatipler olmalıdır” talimatı uygulamaya konuldu. Yine paralel milli eğitim bakanı Bilal Erdoğan’ın deyimi ile 2002’de 70 bin olan imam hatip öğrencisi bir milyon olmuştur.

Diyanet bütçesi henüz açıklandı. Davutoğlu’nun gürültülü Alevi açılımlarına  rağmen Alevi ya da başka inançlara ayrılmış tek kuruş yok.

DİN DERSİ YETMEDİ

Okullarda kızlı erkekli mecburi karma eğitime son verilmesini, ayrı binalarda olan ama aynı kampüste yer alan üniversite yurtlarının tamamen kız ve erkek olarak birbirinden çok uzak yerlere taşınmasını, çok tuhaf bir gerekçe ile açıkladılar.   “Karşı cinse duyulan ilgiden kaynaklanan güvenlik sorunlarının minimum seviyeye indirilmesi”  saçmalığıyla..

İlkokulun dördüncü sınıftan itibaren halen zorunlu din dersleri okutulması AKP’ye yetmezdi, yetmedi.

Zorunlu din derslerinin ilkokul birinci sınıftan başlatılması;

Anaokulunda İslami hayat tarzı eğitimi;

Osmanlıcanın zorunlu ders haline getirilmesi;

Sadece bizde ve resmi olarak “Kutlu Doğum Haftası’nın” okullarda zorunlu kutlanması;

Turizm meslek liselerinden “alkollü içki ve kokteyl hazırlama” dersinin çıkarılması, bunların ‘yeni Türkiye’ diye allayıp pullayarak sattıkları ‘İslam Ortaçağı’dır’.

Doğa katliamlarından;

Sadece iki yıl öncesine göre yoksulluğun 7 milyon kişi artmasından,

2002’de dünya 16’ncısı olduğumuz zengin ile fakir arasındaki uçurum sıramızın dünya ikinciliğine yükselmesinden;

Eğitimli genç işsizliğinin yüzde 25’lere ulaşmasından;

Üniversite, devlet memurluğu ve akademik sınav sorularının taraftarlarına dağıtılmasından;

Buna rağmen bile içinde oldukları vasıfsızlıktan ötürü cevapları ellerine verilmiş sınavları geçemeyenlerin kayırmacı atanmalarından söz etmeyeceğim.

Ülke içinde radikal İslamlaşma açıkça ve hızla yayılırken, Batı’nın AKP tutkusu sona ermedi. AKP’nin ve özellikle Erdoğan’ın kendi kamuoylarına izah edemeyecekleri potlarını kapatmayı, ona destek ve güç vermeyi politikaları haline getirdiler.  Kendi ülkelerinde asla kabul edemeyecekleri uygulamaları bizde hevesle alkışladılar.

Bunu niye yaptıklarını biliyorum. IŞİD’le savaşması için AKP’nin tatmin olmaz egosunu okşuyorlar ama IŞİD’in aslında AKP ideolojisinin bir parçası olduğunu ve birbirlerine olan sadakati görmezden geliyorlar. Tam da bu nedenle AKP yarattığı bu güce güvenerek toplumu bu kadar pervasız ve zorla dönüştürüyor.

ORTA SINIF GÖÇ EDECEK

Bu kaygıyla boğulan ufak tefek bütçeli orta sınıf sığınabildiği ülkelere göç edecek. Bir kısmı şimdiden sessizce gitti zaten. Şehvetle dindar ve kindar yapmaya çalıştıkları gençliğin çoğu da Yemen’e değil Avrupa’ya göçme fırsatları arıyor.

Fakat en büyük dava hedefleri olan; “Bizim yok olmamız” gerçekleştiğinde onları Yemen’den değerli kılan ne kalacak? Bu yok edişin küresel sonuçlarını nasıl taşıyacaklar?

Bir daha kim onlardan İslam reformu umarak doyumsuz egolarını okşayacak? Yokluğumuzun, Batılı politika belirleyicilerin tahmin ettiğinden çok daha geniş küresel etkileri olacağını biliyoruz.

Ortaçağ hayat dayatmasından nefes alamayacak hale bile gelsek, sonuna kadar modern değerlere bağlı kalabilmek için mücadele edeceğiz.

Kendileri de bunu bildikleri için; “Bunları kullanıp zamanı gelince atacağız” tesellisiyle zar zor tahammül ettikleri seçkinci beyazları pahalı bedeller karşılığında şimdilik vitrinde tutuyorlar.

Ama o bekledikleri zaman asla gelmeyecek. Dogmatik beyinleriyle  bir türlü anlamadıkları; onları değerli kılan tek özellikleri bizim varlığımız.

Yok olursak, Siyasal İslamcılara geride ne kalacak? Kuzey Kore’nin Vahabi modeli…