Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nin Nilüfer Belediyesi ve Uludağ Üniversitesi’yle birlikte düzenlediği Yüz Yüze Söyleşileri , Şafak Pavey’in katıldığı “Kadın ve Demokrasi” konulu söyleşi ile sürdü.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Şafak Pavey, önce Uludağ Üniversitesi’nde, sonrasında da Basın Kültür Sarayı Uğur Mumcu Etkinlik Salonu’nda gerçekleşen söyleşide, kadınların demokrasiye siyasal katılımının önemine dikkat çekti ve Türkiye’de kadınların sorunlarına ilişkin somut örnekler üzerinde durdu. Gazeteci İhsan Bölük’ün kolaylaştırıcılığını üstlendiği söyleşide Pavey, “Kadınların seçimlerde oy kullanabilmesi bir tarihte büyük bir mücadelenin konusuydu ve demokrasi ölçütüydü. Günümüzde kadının oy kullanma hakkını hiç kimse tartışmıyor, çünkü bu alandaki çıta artık oy kullanmak değil katılımcı demokrasidir. Kadının katılmadığı, etkin olmadığı bir demokrasi demokrasi değildir” dedi.

8 MART’I KUTLAMAYI HAKETMİYORUZ

Pavey, Bursa’ya 30 bin kilometre kat ederek ve kimi görevleri nedeniyle Suriye, Malatya, Hatay ve İstanbul’u ziyaret ettikten sonra gelebildiğini ifade ederek,”Sürç-ü lisan edersek affola” diyerek başladı.

Bursa Gazeteciler Cemiyeti’ne, Nilüfer Belediyesi’ne ve Uludağ Üniversitesi’ne Yüz Yüze söyleşilerini organize ederek Türkiye’nin temel öneme sahip konularının tartışılmasını sağladıkları için teşekkür eden Pavey, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Bundan 156 yıl önce dünyanın başka bir köşesinde haklarına sahip olmak isteyen kadınların verdiği mücadele sonucunda ilan edilen Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bu akşam burada salt kadınların sorunları üzerine konuşmak istemem. Çünkü zaten günün 24 saati gündemimizde bulunan ve konuştuğumuz konulardan biri olmak durumundadır kadınların sorunları. Biz yalnızca bugün değil her gür kadınların sorunlarının çözümlenebilmesi için mücadele ediyoruz. Eminim Bursa Gazeteciler Cemiyetimiz de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla çok güzel bir mesaj yayımlamıştır, eminim belediyemiz, üniversitemiz ve başka kurumlarımız da yayımlamışlardır en güzel mesajları. Ama açık konuşmak gerekirse, sanırım en güzel mesajı ulusal sanatçımız Tarkan verdi: 8 Mart kutlanacak bir gün değildir, diyerek.

Sanatçımız bu sözleriyle çok doğru bir yere parmak bastı. Ben, bütün sorunlarımızı, kadınlarımıza ilişkin sorunlarımızı çözmeden 8 Mart’ı kutlamayı hak etmediğimizi düşünüyorum. Bir toplumun bir yarısı hüzünlü, mutsuz, mağdur olduğunda; diğer yarısı da hüzünlü, mutsuz ve mağdur olmak zorunda. Sadece, bunu fark etmeyebilir belki, ama fark etmese de mutsuz, hüzünlü ve mağdurdur. Ben, Türkiye’nin daha mutlu, daha neşeli daha güler yüzlü bir toplum haline gelmesinde bunun son derece önemli olduğuna inanıyorum. Kadının sıkıntılarından, toplum içindeki ikinci sınıf konumundan ve gerekse kadına karşı uygulanan şiddetten kurtarılmasının, Türkiye’nin arzuladığımız toplum olmasına katkısı çok büyük olacaktır.

Bize maalesef önceki nesillerimizden kadına karşı ayırımcılıklar, utanç verici bazı yargılar kaldı; bize düşen görev bizden sonraki nesillere bu sorunları olduğu gibi değil çözmüş olarak bırakmaktır. Bunu yapabilirsek, Türkiye’nin geleceğine en olumlu katkıyı yapmış olacağız.

ÇITA: KATILIMCI DEMOKRASİ

Toplumsal gelişmeye bağlı olarak insanların demokrasiden beklentilerinin değiştiğini, buna bağlı olarak demokrasiye ait “çıta”ların da değişmek durumunda kaldığını ifade eden Pavey, şöyle devam etti:

Kadın ve Demokrasiye gelince, Mesela bundan 160 yıl önce köleliğe karşı bir mücadele verildi Amerika’da; ve mecliste, işte bir Kongre üyesi çıkıp diyor ki: “Ben köleliğin kaldırılmasına karşıyım”.Bütün arkadaşları onu ikna etmek için başına toplanıyorlar, sonunda adam diyor ki: “Aslında ben köleliğin kaldırılmasına karşı değilim, ama kölelik kaldırıldığında köleler oy kullanacaklar, onlar kullandığında kadınlar da oy kullanacak; işte ben asıl buna karşıyım” diyor.

Bugün Türkiye’de bir ilkokula gidip çocuklara kadınlar oy kullanabilir mi diye sorsanız, “ne saçmalıyor bu kadın” diye bakacaklardır yüzünüze. Çünkü dünyanın bir yerinde bir hak elde edildiğinde, bu öteki ülkelerdeki demokrasi mücadelesinde bir çıta olur. Hiç kimse orada gerçekleşenden daha azı ile yetinmek istemez. Bütün dünyada da, bizde de böyle oldu ve o çıta geçildi. Artık kadınların seçimlerde oy kullanıp kullanamayacağını kimse tartışmıyor. O çıta geçildi, şimdi başka bir çıtaya “katılmıcı demokrasi”ye bakıyoruz. Bu konuda da bir sürü model oluşuyor. İşte, Finlandiya da bir model, Japonya’da başka bir model. Önceden yalnızca oy kullanmak olarak görülen demokrasi şimdi daha farklı kabul ediliyor ve yeni arayışlara giriliyor. Kısacası bu alandaki mücadele sürüyor. Çünkü demokrasi mücadelesinin çıtasını dünyanın başka bölgelerindeki kazanımlar belirliyor. Bu Arjantin’de de, Meksika’da da, Türkiye’de de böyledir. Bugün toplumsal gelişme kadının yalnızca oy kullanmasıyla yetinecek aşamaları geçmiştir. Çünkü kadın sosyal hayatın her yerindedir, olması da zorunluluktur. O halde demokraside de daha atken, daha katılımcı olmak durumundadır. Olamıyorsa bunun nedenlerini ortadan kaldırılması gerekir. Pozitif ayırımcılık yapmak dahil, demokrasinin bu eksikliğini gidermenin yollarının bulunması gerekir. Elbette kadınlar, ellerini bağlayıp pozitif ayırımcılık yoluyla bazı hakları elde etmeyi bekleyecek değiller. Bunun için mücadeleye katılmaları, toplumun bir yarısı olarak öteki yarısıyla birlikte demokrasi içinde yer almaları gerekir…

KADINA ŞİDDET AZALMIYOR, ARTIYOR

Pavey, konuşmasını kadınların somut sorunlarından örneklerle sürdürdü ve bu konuda kimi verileri dinleyicileriyle paylaştı. Pavey şöyle konuştu:

Üzülerek ifade etmek gerekiyor ki, Türkiye’de kadına karşı şiddet uygulaması azalmıyor artıyor. Örneğin son yedi yılın verileri, kadınlara karşı şiddet uygulamasının yüzde yüz, iki yüz değil tam yüzde 1400 oranında arttığını gösteriyor. “Neden böyle oluyor?” diye baktığımızda şu çıkıyor ortaya: Kadın haklarına saygılı olduğumuzu söylüyor, yasalarımızda kadınları koruyacak önlemler alıyoruz ama kadına karşı şiddeti de hoş görüyoruz! Yasada kadına şiddet uygulanmasını kesin olarak yasaklıyoruz ve bu yoldan kadınları koruduğumuzu sanıyoruz, ama bir taraftan da siyaset bakımından kullandığımız üslupla farklı bir mesaj verebiliyoruz. Bir yasayı modern toplum seviyesinde iyileştirmekle modern toplumu değerli kılmak aynı şeyler değil. Birincisi yalnızca bir kabuk, yalnızca bir metin; ama bunu sindirememişseniz hiçbir işe yaramıyor, amaca da hizmet etmiyor. Yasada çağdaş olmaya çalışmak, ama sokağa bambaşka bir mesaj vermek modern toplumu değerlerini çiğnemekten başka bir şey değildir.

Bir toplum, yarısını oluşturan kadınları ihmal ederek başarılı olabileceğini düşünmek mumkun değildir. Japonya’da kadınların yüzde 100 okuma yazma oranına yüz yıl önce ulaşmış, Türkiye’de ise 4 kadından biri hala okuma yazma bilmiyor. 2013 yılına ulaştık, “kız çocukları da okusun” diye kampanyalar yürütüyoruz. Bu aslında çok acıklı bir durum ve kadın meselesinde önümüzde daha ne kadar büyük güçlükler bulunduğunu ortaya koyan bir durum.

Türkiye’nin dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olduğunu söylüyoruz. İyi ama, her on kadından yedisi ekonomik yaşamın, iş yaşamının dışında. İşsizlikten değil, işsizlik ayrı bir sorun. Her on erkekten üçü de işsiz. Bu da ayrı bir gerçek, ama kadınları bilinçli olarak iş yaşamının dışında tutuyoruz. Kadınların sosyal hayata katılmalarını bilinçli olarak engelliyoruz. Ekonomik gelişmeye ve toplumsal gelişmeye ilişkin rakamsal verilerin, toplumun yarısını oluşturan kadınlara da yansıması gerekmez mi? Herhalde gerekir, değil mi? Bir uyumsuzluk varsa orada bir sorunun da bulunduğu kendiliğinden ortaya çıkar, zaten çıkıyor da. Örneğin Türkiye’de bir mülkün sahibi olan kadınların, toplam mülk sahibi olanlara oranı yalnızca yüzde dokuz! Demek ki ekonomik bakımdan gelişsek de, gelişmesek de kadınların durumunda bir ilerleme olmuyor. Diğer alanlarda da durum bundan daha farklı değil. Örneğin kamuda her on çalışandan yalnızca üçünün kadın olduğunu görüyoruz. Bizim hedefimiz, bu oranın eşit olmasıdır…

Kadın müsteşar neredeyse hiç yok. Devlet bürokrasiye kadını sokmalı. 81 ilde bir kadın valimiz var. 23 milyon ehliyet kullanandan 4 milyon kadın kullanıcı bulunuyor. Ama sevindirici bir gelişme olarak son yıllarda kadın sürücü sayısı artıyor. Efsanelerle yola çıkarsak yol alamayız. O yüzden kadın meselesini çözemiyoruz.

 

Bursaport – 13 Mart 2013