12 Mart 2015

Tülay Çetingüleç – ALMONITOR

The Pulse of the Middle East

Fiziksel engeline rağmen hiçbir engel tanımadan dünyanın gidilmesi zor bölgelerine ulaşıp, çaresiz insanlara yardım etti. Feci bir kazayla dibe vurduktan sonra şimdi zirveye tırmanıyor. CHP milletvekili, “aktif vatandaş” Şafak Pavey…
 
Bir insan dünyadaki bütün güzellik ve çirkinliklerin arasından geçerken yaşadığı onca acıyı, haksızlığı hangi çabayla umuda dönüştürebilir? Bedeninin üçte birini kaybetmiş güzeller güzeli bir kadın “aktif dünya vatandaşı” olmayı başarıp insanlığa bunca şeyi nasıl öğretebilir? Genlerine kodlanmış insani duyarlılığı, yardımseverliği, mücadele azmi, cesareti ve en çok da yitirmediği yaşama sevinciyle…
Şafak Pavey, sanat ve film eğitimi için gittiği İsviçre’de henüz 19 yaşındayken bir tren kazasında kolu ve bacağını yitirdiği gün, beyin tümörü teşhisi konan bir arkadaşını yolcu ediyordu:

“Mira’yı bindirmeye çalışırken trenin kapıları açık hareket ettiğini fark ettim. Birimizin düşeceği kesindi. Onu içeri ittiğimi hatırlıyorum. Benim düştüğümü. Filmlerde de insan trenin altına düşer. Hiçbir şey olmamış gibi kalkıp hayatına devam eder. Benimki öyle olmadı. Hayatım tamamen değişti.”

24 Mayıs 1996 ‘da Zürih istasyonundaki kaza sonrası uzun iyileşme sürecinde sıra dışı duruşu ve azmiyle Zürih Üniversite Hastanesi’nde tez konusu oldu ve o çalışma kitap olarak yayınlandı.

Yaşanan acıyı taşıyamayan eşi ayrılmayı seçti. O günleri anlatırken vakur ve açık sözlüydü:

“Tabi ki acı çektim. Ama bütün hayatımda çektiğim acıların yanında büyük sayılmazdı. Bir insanın zayıflığını kabul etmesini, bunu beceremeyeceğini söylemesini saygıyla karşılıyorum.”

Acılar onu güçlendirmişti. Yaşamı bırakma kolaycılığı yerine iyice sarılmayı seçti. Londra Westminster Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünü bitirdi, ardından London School of Economics’de yüksek lisans yaptı. “İslam ülkelerinde gayrimüslim vatandaşların mülkiyet hakları” çalışması ses getirdi.

Uluslararası bir kimlik olmaya doğru adım adım ilerliyordu. Nobel Barış Ödülü sahibi hukuk doktoru Şirin Ebadi ile “İran’da mülteci hakları” üzerine yayınlar hazırladı. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği bünyesinde görev aldı. Engelli olması, engelsiz birçok insanın bile yapamayacağı şeyleri yapmasına engel değildi. 2003 ve 2010 yılları arasında 7 yıl boyunca Cezayir, Sahra, Mısır, Yemen, Lübnan, Suriye ve Irak’ta insani yardım görevlisi olarak, İran ve Afganistan’da sözcü olarak çalıştı. Bağdat’ta görevi sırasında vücudunun taşıdığı ağır protezlerin üstüne 30 kilo çelik yelek ve kask geçirip çalışmaya büyük bir istekle talip oldu. Bu döneme ilişkin unutamadığı birkaç anıyı Al-Monitor’la paylaştı:

“Lübnan’da mayın temizliğinde çalışırken, Lübnanlıların temizlenmiş araziye koşup ağaçlarına sarıldıklarını gördüm. Hele yaşlı bir adamın gözyaşları içinde ‘seni özledim’ diye ağacın bedenine sımsıkı sarılması hiç gözümün önünden gitmez.”

“Afganistan sınırında protez bacağımın şarj aletini yanımda getirmeyi unutunca, çocukların ‘teneke teknolojisiyle’ radyo kullanarak bana şarj aleti yapmaları sıra dışıdır. Kendimizle ve dehamızla ortak dalga geçtiğimiz, saatlerce güldüğümüz eşsiz bir anıdır.”

BM nezdindeki çalışmaları sırasında, 2011’de Genç Liderler ve Girişimciler Derneği’nin (Junior Chamber International) seçtiği Dünyanın En Başarılı On Genci arasına girdi.

Pavey artık dünyada “kazazede” olarak değil, “aktif vatandaş” olarak anılıyordu. Yaptığı çalışmalar Türkiye’de de dikkat çekmeye başladı ve 4 yıl önce Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliğinde yöneticilik yaparken Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Şafak Pavey’e “milletvekili adaylığı” önerdi. Seçimi kazanan Pavey 36 yaşında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi ve kısa sürede CHP Genel Başkan Yardımcılığına yükseldi.

Engelliler, azınlıklar, çocuklar, şiddete uğramış kadınlar, mülteciler, işkence kurbanları, kısaca hakları çiğnenen tüm mağdurları izlemek, sorunlarını “görünür” kılmak için yıllar sonra ülkesindeydi. Siyaset yolculuğunun başında “hem özürlü, hem CHP’li” diye çirkin saldırılarla karşılaşmasına neden olan Meclis’teki yasaklar üzerine yaptığı konuşmaydı. TBMM içtüzüğüne göre Genel Kurulda kadınların pantolon giymesi yasaktı. Ve kürsüde bir bacağı ve kolu protez olan Şafak Pavey vardı:

“Turist olarak bile gitmediğiniz coğrafyalarda, Afganistan’da, Yemen’de, İran’da yıllarca türban kullanmaya mecbur edilmiş biri olarak, Meclis’te pantolon giymesi, bir erkek vekil tarafından engellenmiş bir kadın vekil olarak bu konuşmayı yapıyorum. Olmayan bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülmüş biri olarak bu konuşmayı yapıyorum.”

Pantolon yasağı bu konuşmadan 1,5 yıl sonra türban serbestisinin getirilmesiyle birlikte kalktı. O süre boyunca tayyör giyen Pavey “Eteğimin ve bacağımın bu kadar konuşuluyor olmasını garipsiyorum. Bacağımı kapattığım tek yer savaş alanlarında protez bacağı olmayanların yanı” diyerek konuyu kapattı.

Hayatın doğal akışındaki zorluklara ve kendi engellerine rağmen gönüllü olarak cesaretle üstlendiği görevler, onu diğer insanlardan farklı kılıyordu. Tüm dünyada savunmasız topluluklar, mülteciler ve engellilerin hakları için yaptığı çalışmalar nedeniyle 8 Mart 2012 Dünya Kadınlar Gününde ABD’de “En Cesur Kadın” ilan edildi. Ödülünü Michelle Obama ve ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un elinden alırken ne hissettiğini sordum:

“Çok mahcup olduğumu hatırlıyorum. Sanki bana ait olmayan bir şeyi alıyormuşum gibi. Çünkü biz aile geleneği olarak merkeze kendimizi koymaya, yaptıklarımızın ödüllendirilmesine alışkın değiliz. Ama birdenbire bugüne kadar küçük küçük yaptığınız şeylerin biriktiğini ve birilerinin bu çabalarınızı fark ettiğini hissetmek garip bir gurur veriyor.”

Ödül töreninde Hillary Clinton, fiziksel engellerine rağmen Şafak Pavey’in sadece parlamentoda sandalye kazanmakla kalmayıp, tüm dünyada başka ülkelere seyahat ederek BM Engelli Hakları Sözleşmesi için destek topladığını hatırlattı ve “yaşadıklarınız diğerlerine örnek olacaktır” dedi.

Şafak’ın hayata asılmasında ünlü bir gazeteci olan annesi Ayşe Önal ile erkek kardeşi Mehmet Önal’ın “dramdan komedi çıkarmasının” da payı vardı. Şafak bu desteği Zürih’teki hastane odasından bir anıyla anlattı:

“Doktorlarla odaya girdiklerinde annemin ayağında en sevdiğim kırmızı ayakkabılarımı gördüm. Ayak numaralarımız aynı olduğu için ayakkabılarımı ondan kurtaramazdım. Bu kez ‘olağanüstü bir şey yok’ dercesine özellikle giydiğini düşünüyordum. İlk cümlesi beni değil, doktorları şaşırtmıştı. Kepçe kulağımı göstererek ‘Bu kadar operasyon geçirdin, kulağını da ücretsiz estetik yaptırsaydın arada’ dedi. Gülümsediğimi görünce kardeşim ‘iyi ki kaza geçirdin, öğretmen bana çok iyi davranıyor artık’ dedi. Sanırım beyaz yalandan daha müthiş bir ağrı kesici yok. Dibe vurmakla su yüzüne çıkmak arasında bir yerdeydim. Onların kazadan fayda sağlayan fırsatçılıkları, olası çaresizlik duygumu silip süpürmüştü.”

Belki de Pavey’in dünyaya ikinci kez gelişini ve umutsuz, çaresiz insanlar için umut oluşunu özetleyen en önemli cümle bu: Dibe vurduktan sonra zirveye çıkmak…

Acaba Şafak Pavey’in yaşamdan kopmaya ramak kaldığı bir anda hayatın içine yeniden ve daha güçlü bir şekilde atılması ve birçok insana umut olması onun bu dünyaya bir misyonla geldiğini mi gösteriyordu?

“Bizi farklılaştıran insani değerleri algılama eğitimimiz olduğuna inanmışımdır hep. Ben apartmanın kapıcısına nezaketi patrona nezaketten daha öncelikli tutan bir ailede büyüdüm. Çaresiz olanlar için koştururken bunu PR’a dönüştürmenin ve kartvizit çıkarmanın ayıp olduğunu öğrenerek büyüdüm. Eğer bu bir misyonsa, özgürlük ve eşitliği bunu en az talep edenler ve bunun vazgeçilmez bir değer olduğunu henüz bilmeyenler için istemenin misyonunu taşıyorum, diyelim.”

Türkiye’de yasalar çok sık değişiyor. Demokrasi gelişeceğine daha baskıcı bir yönetime doğru seyir var. Kazanılmış hakların korunması konusunu da Şafak Pavey’e sorduk:

“Haklar bir kez kaybedilince kazanılması o kadar zor ki. Sosyal haklar asırlar süren mücadelelerle ve büyük bedellerle alınıyor. Ve gelenek o kadar dirençli ki, yerleşmesi de adım adım gerçekleşiyor. Bakınız kadın hakları, engelli hakları, ırk hakları… Ama bu hakları ortadan kaldırdığınızda toplum akıl almaz bir hızla dayattığınız eski şeklin kalıbına dönüşüyor. Ben bunu Afganistan gibi, İran gibi kısa da olsa modern geçmişi olan ülkelerde gördüm. Sanki öyle bir tarihleri hiç olmamış gibi. Sanki öyle bir mirasın sokakta evde hiç izleri kalmamış gibi davranıyorlar. Bir İranlı arkadaşım rüzgârda saçı uçuştuğu için akıl almaz bir şaşkınlık yaşamıştı örneğin. Saçının açık olması ve uçması, ona göre korkunç bir yasağın ihlaliydi. Doğal bir durum olduğuna bir türlü ikna olmamıştı.”

Şafak Pavey’le son olarak en büyük hayalini konuştuk:

“Gelecek kuşağın, mesleki ve neşeli gençler olması için denenmiş iyi modellerin eğitim sistemimize yerleştirilmesi en büyük hayalimdir.”

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/contents/articles/originals/2015/03/turkey-women-middle-east-safak-pavey.html#